Likya Yolu

 

 

 

“Likya yolu” yürüyüşümde, (504 km) keçi yolları, sarp kayalar ve tabiatın sessizliği, doğanın müziği eşliğinde bir çok şeyle birlikte aydınlanma’ nın ne olduğuna dair bir içsel görüş ve açılım da yaşadım.   Gün boyu yürüyüşün ardından bir dağın eteğinde çadır kurup doğanın karanlıkta kaybolmaya başlamasını çadırımın önünde yanan ateşin başında izler, her şeyin böylesine mükemmel ve huşu vericiliği karşısında coşkuyla otururdum. İşte orada, o sessizlikte sık sık aklıma gelen, bir taşın tepesinde yedi yıl oturup yaşamı ve oluşu anlayarak aydınlanmasını gerçekleştiren Ramtha olurdu. Ve onunla ne zaman iletişime geçmek istesem hep bir rüzgar yalayıp geçerdi yüzümü.. Onun benimle olduğunu bilerek çadırıma huzurla girerdim..   

Dağlarda sabah bir başka olur.. Güneş doğmadan uyanır her şey. Hazırlanır doğa o eşsiz senfoniye. Güneşle birlikte arılar hücum eder çamlara, kelebekler çıkarlar her biri başka renk içinde.. Kekikler başlar ki kokmaya, sarhoş olur, erirsin.. Artık şimdi yepyeni bir enerji, yenilenmiş bir sen olarak yeniden yollara koyulursun. Ne yorgunluk kalmıştır, ne de bir şey: sadece dünkü yürüyüşten ayakların su toplamıştır, işte o biraz rahatsız eder önce ama bir kaç saatlik yürüyüşun ardindan artık onu da hissetmezsin. Her adımda ilk kez gördüğün bir bitki türü, bir güzel çiçek, çiftleşen kaplumbağalar, bir kelebek türü… bütün bunlar izin vermez senin düşüncede kaybolup gitmene; sen hep şimdi de, oradasındır. Meditasyonun kendisi olursun. Ancak çok yorulduğunda, acıktığında dönersin zihne.    İşte orada, tarihin, eski kayalık mezarları içinde kaybolup gitmiş taş evlerde keçileriyle birlikte yaşayan köylüler içinde AYDINLANMIŞ olanlara rastladım. Sidyma, şimdiki adıyla Dodurga’da köyün hemen karşısındaki tepeye tırmanmak üzere dik yokuşa yönelmiş tim ki, orada  keçilerin arasından biri tuhaf bir bağırışla varlığından haberdar etti beni.

Bağırdım:   “Köpeğine sahip çık, saldırmasın..”

“Saldırmaz gel.”

“Merhaba, ben Poyraz.”

“Ben de Halil..”

“Bu keçilerin hepsi senin mi?”

Bir kaç tanesi köylünun.”

“Sen hep burada mı yaşadın Halil efendi?”

“Evet..  Bir tek askerlik için gittim buralardan.”

“Yaş kaç?”  

 “Dokuzana geliyor…”

“Çok dinç görünüyorsun, maşallah.” 

“Görüncem tabi… hiç bir derdim yok. Ne karı, ne para, ne de akıl var bende… Eee, bunlar olmadımı gocarmı adam? De bakim, gocar mı?” Gülüyoruz.

“Sen nerelerden böyle?”

“Ben Likya yolunu yürüyorum.. Sizin buralar çok güzel Halil baba..”

“Sizde hiç akıl yok. Görüyom aha buralarda, Almanı, İngilizi, kadını erkeği, sırtlarında bir çanta eşşek gibi yürüyorlar.. Gelin benim keçileri güdün size süt vereyim didim ingilize de kabul etmedi.. Neyse sen ne iş yaparsın Poyraz efendi, deli deli esmekten başka? “

“Ben gezginim, arıyorum..”

“Ne arıyon?”

“Belki de kendimi.”

“Bulabildin mi bari?”

“Bilmem. Arıyoruz şimdilik..”

“Ben aramıyom.”

“Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilmek istemez misin?”

“Ne diye arayım ki? Aramak kayıp ettiğini kabul etmektir. Ben kimim: Halil. Neyim? Çoban… Nereye gidiyorum: nereye gittiğime kafa yoracak kadar budala değilim çok şükür, buradayım, mutluyum, ve her şey çok güzel.. Bana köyde deli Halil derler. Hiç evlenmedim. Zaten kız veren de olmadı. Çantamda azığım, dağ bayır gezerim böyle. Sağlıklıyım ve biliyorum ki hep böyle kalcağım. Daha neyi arayacağım? Siz şehir yerlerinde başka-başka yaşarmışsınız, bana ne? Siz güzel şeyler yermişiniz, bana ne? Benim televizyonum bile yok, bir pillim var (radyo) akşamları yurttan sesleri dinler yatar uyurum..”  

 

Doksanlık Halil çoban birden bağırarak yön değiştiren sürünün peşine koştu. Geride beni unuttu mu yoksa işine mi daldı bilemem…   O yüksek dağa çıktım. Eski bir uygarlığın kalıntılarıyla doluydu. İşte orada, o köylerde Halil çoban gibi okul yüzü görmemiş ama yaşamı bir meditasyon halinde dikkatle yaşayan ve hiç ama hiç bir sorunu olmayan aydınlanmış insanlar yaşıyorlar..  Biz bir televizyona bile bağımlı hale gelirken, orada çoban Halil’ler bir pilli ile yurttan sesleri dinleyerek belikide çok daha büyük zevklere ulaşıyorlar. Görüntü alanından uzaklaşan hayvanlarının peşinden gitmeyi bir pilli bile enğelleyemiyor.    Kendini ne zaman aydınlanmış sayarsın?   Aydınlanma kimsenin tekelinde değil, ve emin ol bazen hiç okul yüzü görmemiş bir çoban bunu daha kolay başarabilir. Ve bunun nedeni de senin kadar bağımlılıklara sahip olmamasıdır.. Baglarından kurtuldugunda, işte o zaman, dağlar gibi olur, çiçek açarsın. 


 Dodurga koyunde kaya mezarliklari

Yorum bırakın